fıkıh alimi
Züfer bin Hüzeyl
728 (H.110) senesinde doğdu. Aslen İsfahanlı olmasına rağmen Irak’ın Basra şehrinde yaşadı. İmamı Azam Ebu Hanife’nin talebesidir. Babasının adı Hüzeyl, künyesi Ebu Hüzeyl'dir. İmamı Züfer diye meşhurdur.
Basra’da ilim tahsil etti. Önce zamanının alimlerinden hadis ilmini öğrendi. Sonra Kufe’ye gidip İmamı Azam'ın derslerine devam etti. Ondan fıkıh ilmini tahsil ederek zamanının meşhur fakihlerinden oldu.
İçtihat derecesine yükselip İmamı Azam’ın koyduğu usul ve kaidelere göre içtihatta bulundu. Hanefi mezhebi fıkıhçılarının ikinci tabakasından yani mezhepte müçtehitlerdendir.
Bir süre Basra kadılığı yaptı. Ömrü boyunca ilim öğretmek ve ders vermekle meşgul oldu. Meşhur alimlerden Muhammed bin Abdullah Ensar, Halef bin Eyyub, Asım bin Yusuf ve Hilal-er-Rey gibi büyük alimler onun ders halkasında yetişti.
Hocası İmamı Azam’ın vefatından sonra sekiz sene yaşadı. Hanefi mezhebini yaydı. 775 (H.158) senesinde Basra’da vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
İmam Züfer
Babası, Basra şehrinin valisiydi. Züfer b. Hüzeyl, 728 (110h.) yılında doğdu. İlim tahsiline, orada başladı. İlk olarak, hadis-i şerif öğrendi. Sonra Kufe'ye gidip, İmam Azam hazretlerinin talebeleri arasına katıldı. O büyük ilim hazinesinde, fıkıh tahsil etti. Zamanla Hanefi fıkhının, en büyük alimleri arasına katıldı! Fukahanın ikinci tabakasından olup, mezhepte müçtehit'tir! Hocası Ebu Hanife hazretleri, onun için: ''Talebelerimin en mükemmeli!'' buyurur. İmam Züfer çok ibadet eden; doğru sözlü ve ilimde, sağlam bir alimdi. Kendisine sual sorulduğu zaman, anlaşılır şekilde izah ederdi. İspatı gereken hususları; kat'i delillerle ispat ederdi.
İmam Azam’ın usulü üzere, içtihat ederdi. Evlenirken verdiği, düğün yemeğinde hocası: ''Züfer, müslümanların imamlarındandır! Şeref, hasep, nesep bakımından en tanınmışları sayılır'' buyurdu. Büyük alim İbn-i Abdü'l-Berr şöyle dedi: ''Züfer b. Hüzeyl hazretleri, yüksek bir akıl ve zekaya sahib idi. Haramlardan çok sakınan; vera sahibi ve hadis ilminde sika (güvenilir), çok sağlam bir alimdir.'' O gerçek velilerden, Davud-i Tai hazretleriyle arkadaş olup; birbirlerini çok severdi. Hazreti Tai ibadet, zühd ve takva ile yaşadı. Hazreti Züfer ise, ayrıca ilme devam etti. Böylece hem ilimde, hem de ibadette çok gayretli olup; bunların ikisini de nefsinde topladı.
Zekasının kuvveti sayesinde bilhassa, Kıyas yolunda muvaffak oldu. Bu hususta şöyle buyurur: ''Bir meselede hüküm verirken, eser (Kur'an-ı Kerim, hadis-i şerif) bulursak, kıyas yapmayız! Eser olunca, kıyası terk ederiz. Yoksa, kıyas yaparız!'' O asrın alimlerinden, Müzeni'ye sordular: ''Ebu Hanife hazretleri hakkında, ne buyurursunuz?'' ''O, fıkıh alimlerinin Seyyidi (Efendisi) ve en büyüğüdür.''
''Ya, Ebu Yusuf için, ne dersiniz?''
''Hadis-i şerife, en çok tabi olanıdır.''
''Muhammed b. Hasan Şeybani hakkında görüşünüz?''
''Füru (miras) meselelerini, en iyi açıklatandır.''
''Ya, Züfer için ne diyeceksiniz?''
''Kıyas'ta, en keskin olanıdır!''
Mirasa Dair
İmam Züfer'e sordular: ''İmam Azam hakkında ne dersiniz?''
''Bizler onun yanında; şahin kuşu yanındaki serçe gibiyiz.'' cevabını verdi ve hocasının ilimdeki, üstün derecelerini belirtmeğe çalıştı. Bir miras meselesi sebebiyle, Basra'ya gitti. Basra halkı onun üstün hallerini görüp, olgunluk ve ilmine hayran kaldılar! Bu sebeple ısrarla, Basra'da kalmasını istediler. O da bu arzularını kırmayıp, bir müddet orada kaldı! İlmiyle ve güzel hareketleriyle, insanlara çok faydalı oldu. Daima dini meseleler üzerinde fikir beyan eder; hiç boş söz söylemezdi! Bulunduğu mecliste malayani (boş sözler) konuşulmaya başlasa; hemen orayı terk ederdi! Basra'da bilhassa, Kadılık yapmasını istediler. O kabul temek istemedi. Fakat çok ısrar ettiler! Bunun üzerine bir müddet orada, kadı olarak vazife gördü. Ayrıca ilmi meclisler toplar, birçok zor meseleyi orada hallederdi.
Onun anlattığı şeyleri ve yaptığı izahları çok beğenen, Basralılar sordular: ''Bu şekilde düşünmeyi ve izah tarzını,nereden öğrendin?'' Cevaben buyurdu ki: ''Hocam, İmam Azam Ebu Hanife hazretlerinden.'' Basra’daki bazı ilim çevreleri, İmam Azam'ın içtihatlarını tam anlayamadıkları için, bazı meselelerde kendisine muhalefet gösteriyordu! Bir kısmı da, hasetleri sebebiyle karşı çıkıyorlardı! Ama, İmam Züfer hazretlerinin konuşmaları sayesinde; onun fikirlerini doğru olarak öğrenmek imkanına kavuştular. Ebu Hanife hazretlerinin, gerçekten imam Azam olduğuna inandılar. Ehli ilim de onu sevmeye, methetmeye ve istifade etmeye başladılar. Düşmanlık edenler, dost oldular!
İmam Züfer hazretleri; hocasının vefatından sonra, 8 yıl gibi kısa bir müddet yaşadı. Bütün hayatı boyunca, onun mezhebini yaymaya çalıştı. Hocasına gerek hayatında, gerek vefatından sonra; hiç muhalefet etmemiştir. Kendi vefatı yaklaştığı zaman, dostları vasiyette bulunmasını istediler. O da buyurdu ki: ''Şu malım, hanımındır. Şunlar da, kardeşimin oğlunundur! Bu sözlerine şaşırdılar! Çünkü kardeşi varken, kardeş oğluna mal düşmezdi! 48 yaşında, Basra'da vefat etti. Vefatından sonra kardeşi, onun zevcesini aldı. Bir oğlu oldu. Malları o oğluna kalınca; imam Züfer hazretlerinin kerameti anlaşıldı!
HAKKINDA YAZILANLAR
İMAMI ZÜFER
Hanefi mezhebinin büyük fıkıh alimlerinden. Hadis ilminde de meşhur bir alim olup, İmamı Azamın önde gelen talebelerindendir. Künyesi, Ebu Hüzeyl’dir. Aslen İsfehanlıdır. 728 (H.110) yılında doğdu. 775 (H.158) te Basra’da 48 yaşındayken vefat etti. Babası Basra valisi olan Züfer bin Hüzeyl, ilim öğrenmeye bu şehirde başladı. Önce hadis ilmini öğrendi. Sonra Kufe’ye gidip İmamı Azamın derslerine devam etti ve fıkıh ilmini ondan öğrendi. Bu ilimde zamanının meşhur alimlerinden oldu. Bütün ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirdi. Hanefi mezhebi imamlarından ve fukahanın ikinci tabakasından olup, mezhepte müctehiddir. İmamı Azam; “Talebelerimin en mükemmelidir.” buyurarak kendisini meth etmiştir.
Bir müddet Basra kadılığı yapmış, ayrıca ilim öğretmek ve ders vermekle meşgul olmuştur. Muhammed bin Abdullah Ensari, Halef bin Eyyub, Asım bin Yusuf, Hilal-er-Rey gibi büyük ve meşhur alimler, İmamı Züfer’in ders halkasında yetişmişlerdir.
Hocası İmamı Azam'ın vefatından sonra sekiz sene yaşamış, bu zaman içinde, onun mezhebini yaymıştır. İmamı Züfer çok az meselede İmamı Azam’dan ayrı ictihatta bulunmuştur. Hocasına hayatında ve vefatından sonra muhalefeti görülmemiştir. Hanefi mezhebinde, zaruret halinde İmamı Züfer’in içtihatıyla amel etmek caizdir. İbn-i Abdülber, şöyle demiştir: “Züfer bin Hüzeyl yüksek bir akıl ve idrake sahipti. Haramlardan çok sakınan, vera’ sahibi ve hadis ilminde de sika (güvenilir, sağlam) bir alimdir.” O, evliyanın büyüklerinden Davud-i Tai ile arkadaş olup birbirlerini çok severlerdi. Davud-i Tai, ibadetle, zühd ve takva ile yaşadı. İmamı Züfer ayrıca ilme devam etti. İlimde ve ibadette çok gayretli bir alim olan İmamı Züfer vefat edeceği zaman İmamı Ebu Yusuf ve başkaları; “Vasiyet et.” dediler. “Şu mal hanımımındır. Şunlar da, kardeşimin oğlunundur.” dedi. Bu sözlerine şaşırdılar. Çünkü kardeşi varken, kardeşinin oğluna bir şey düşmezdi. Vefatından sonra kardeşi onun zevcesini aldı. Bir oğlu oldu. Mallar oğluna kalınca, İmamı Züfer’in kerameti belli oldu.
İmamı Züfer, ilimde o derece iyi yetişmişti ki, bir sual sorulunca, geniş cevap verir, anlaşılır bir şekilde izah ederdi. İspatı gereken meseleleri kat’i delillerle ispat ederdi. İctihadı, İmamı Azamın içtihatı üzerineydi. Çok ibadet eden doğru sözlü ve ilimde sağlam bir alimdi. Evlendiğinde hocası İmamı Azam’ı düğününe davet etmişti. İmamı Azam düğün sırasında yaptığı bir konuşmasında; “Züfer, Müslümanların imamlarındandır. Şeref, haseb, neseb bakımından en tanınmışlardandır.” buyurmuştur.
Kıyas yapmadaki üstünlüğü ile meşhur olan İmamı Züfer, bu hususta şöyle buyurmuştur; “Bir meselede hüküm verirken o mesele hakkında hadis-i şerif (eser) bulursak onunla hükmeder, kıyası terk ederiz. Yoksa, kıyas yaparız...”
İmamı Züfer’e İmamı Azam sorulduğu zaman; “Biz onun yanında, şahin kuşunun yanındaki serçe gibiyiz.” diyerek hocasının ilimdeki üstün derecelerini belirtmiştir.
İmamı Züfer, bir defasında bir miras meselesi sebebiyle Basra’ya gitmişti. Basra ahalisi ondaki üstün haller ile olgun ve müstesna bir insan olduğunu görüp hayran kalmıştı. Basra’da kalmasını istediklerinde bu arzu üzerine bir müddet bu şehirde kaldı. İlmiyle ve üstün halleriyle insanlara çok faydalı oldu. Her nerede olursa olsun hiç boş konuşmazdı. Daima ilmi meseleler üzerinde söz söyler, hep bu hususta konuşurdu. Bulunduğu yerde boş konuşulmaya başlansa orayı terk ederdi.