Çok uzun yıllardır Türkiye'de dindarlık ve muhafazakârlık tartışmaları hemen her
kesimde süregelmektedir. Geçenlerde Zaman Gazetesinde yayınlanan bir araştırma bu
meseleye öylesine farklı bir boyut getirdi ki kendini sorumlu hissetmeleri gereken birileri,
tarikatlar, cemaatler, vakıflar ve en önemlisi dini referans aldığı iddia edilen iktidar ve tabii
ki diyanet, oturup düşünmeli ve bizler nerede hata yapıyoruz ki toplum dinin emirlerini
uygulamaktan uzaklaşıyor. Diye kendilerine sormalıdır?
Araştırma ile ilgili gazete “Dinsiz Muhafazakârlaşma mı?" başlığını tercih etmiş.
Araştırma 2000 yılından bu yana Türkiye'de kendisini dindar olarak tanımlayanların
oranının yüzde 81 ile hiç değişmediğini belgeliyor. Fakat ibadetler noktasında işin şekli
değişiyor ve düzenli namaz kılanların oranının yüzde 32’den yüzde 29’a, düzenli oruç
tutanların oranının ise yüzde 65'ten yüzde 50'ye düştüğü görülüyor. Buna paralel olarak dinî
inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranının da yüzde 72'den yüzde 69'a düştüğü
tespit ediliyor.
Sonuçta; Türk toplumunun, kendini dindar ve muhafazakâr olarak tanımladığı ama
dini pratiklerin uygulanmasının gittikçe azaldığı net olarak ortaya çıkıyor.
Burada var olan sorun; insanların ibadet etmediği halde kendini dindar olarak
tanımlayabilme ve bunu normal olarak kabullenebilme yanılgısıdır.
belirtmeliyim ki dinimizde dindarın zıddı dinsiz değil, dinini iyi yaşamayandır. Bizim
Erzurum’da bu tip insanlara “dini gollik” derler ve bence bu doğru bir tanımlamadır.
Bu araştırmayı sosyologlar, ilahiyatçılar, psikologlar, siyasiler ve dini önderler
çeşitli şekillerde yorumlayabilirler ve hatta buradan kendilerine çıkarmaları gereken payları
çıkarabilirler ve dilerim bunu yaparlar da bizler de nerelerde ne gibi hatalarımız var görürüz.
Ama ortada bir gerçek var insanlar dini kendi ölçülerine göre belirlemiş, dinin
emirlerini ve gereklerini kendi hayatlarına göre uyarlamış durumdalar. İnsanların nefsani
duyguları, dünya bağlılığı, dünya korkusu dini hayatlarını dünyaya göre ayarlamalarını
emretmekte ve insanlar da buna uymaktalar.
Sonuçta insanı yaratan, dini gönderen ve yaşanılması gereken hayat tarzını belirleyen
Allah’ın emirlerinin yerine getirilmediği, dini yaşama, algılama şeklinin insanların kendi
kafalarına göre oluşturdukları bir din modeli ortaya çıkmaktadır.
Gazetenin yaptığı araştırma namaz kılma, oruç tutma gibi dinin olmazsa olmazlarını
yerine getirenlerin azaldığını göstermekle birlikte bunun nedenlerini ortaya koymadığı gibi
daha acı bir gerçek olan ibadetlerini yerine getirdiği halde hala dünyaya tapınanların, hiçbir
şekilde dünyevi yaşam tarzından vazgeçmeyen insanların sayısını tespit etmemektedir.
Geldiğimiz nokta ortadadır; bu toplumdan hangi argümanlara dayanarak oy aldıkları
ortada olan siyasiler bugünlerde insanların bangır bangır müzik eşliğinde teravi namazı
kılmalarına sebep olmaktadırlar. Yine aynı gafiller, Kur’an ayı olan ramazanı eğlenceye
boğmuş, ramazanın maneviyatını şarkıcı konserleriyle ortadan kaldırarak zaten her şeye
hazır, eğitimsiz, maneviyatı eksik insanları da iyi bir şey yaptıklarına inandırmışlardır.
Bütün bunları sadece ramazan ayı için değil dini ve sosyal hayatımızın her anında, her
ayında farklı şekillerde görebilirsiniz.
Sonuçta Zaman Gazetesinde sonuçları yayınlanan araştırma aslında hepimizin
ne olduğunu ortaya koymaktadır. Bizler kendi partimizin bir oy daha fazla alması için,
cemaatimizin destekçilerinin, tarikatımızın katılımcılarının sayısının bir kişi daha artması
için canla başla savaşır ve bununla kibre varan bir gurur duyarken iyi bir iş yaptığımızı
sanıyoruz ama ne kadar yanıldığımızı, görmüyoruz.